Danimarka ve Fransa'da bisikletli yaşamı anlattığımız ikinci bölümümüzü, Ege Üniversitesi kanalından izleyebilirsiniz.
0 Comments
Amsterdam'ın bisikletli yaşamına giriş yaptığımız ilk bölümümüzü, Ege Üniversitesi Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
![]() İZMİR(Ege Ajans) Ege Üniversitesi Televizyonu EÜTV’de yayınlanan “Bas Pedala – Bisikletli Yaşam Rehberi” programı öğrenciler ve çalışanlarda bisiklet bilinci oluşturmak amacıyla fark yaratıyor. Bas Pedala programı, bir yandan “Dünyanın En Yaşanabilir Kentleri” arasında gösterilen bisiklet dostu şehirleri anlatırken bir yandan da İzmir ve Ege Üniversitesi özelinde bisiklet kullanımını ön plana çıkaran söyleşileri ve faydalı bilgileri ekrana taşıyor.
![]() Amsterdamlılar bisiklet eğitimiyle ilkokul sıralarında tanışıyor. Küçük yaşta trafik sınavlarına girip bisiklet kullanabilme sertifikası alıyor ve okula her gün bisikletle gidip gelmeye başlıyorlar. Büyüdükçe de bisiklet, hayatlarının vaz geçilmez bir parçası haline geliyor. İşlerine, alışverişe, haftasonu gezilerine, bahar pikniklerine, yaz aylarında yüzmeye yani hemen hemen her yere bu iki teker üzerinde gidiyorlar. Nisan ayı, pek çok Amsterdamlı ilkokul öğrencisi için heyecanlı bir dönem. Okulun trafik derslerinde öğrendiklerini, uygulamalı bisiklet sınavında ortaya koyup sertifika almaya hak kazanmak ve bir sonraki yıl her gün arkadaşlarıyla okula pedallayabilmek anlamına geliyor. Hollanda ilkokullarındaki bisiklet ve trafik eğitimi dersi zorunlu olmadığı halde hemen hemen her çocuğun keyifle aldığı bir ders. Bu derste trafik levhalarının anlamları, trafik akışında araçların önceliği gibi basit ancak önemli temel trafik kuralları öğretiliyor. Eindhoven doğumlu olan ve yıllardır ailesiyle birlikte Hollanda´da yaşayan Kamuran Yaşadı, çocukluğunun sınav günü heyecanını ve bu uygulamayı şöyle anlatıyor: “Bu sınavı geçebilmek için öncelikle bisikletinizin eksiksiz olması lazım. Yani ön ve arka ışıklarının, zilinin, frenlerinin çalışır durumda olması ve arka çamurluğun daha görünür olması için otuz santimlik beyaz bir şerit ile boyanmış olması gerekiyor. Sınav günü çok heyecanlıydım. Tıpkı ehliyet sınavlarında olduğu gibi belli bir alan içinde sürüş yapıyorduk ve öğretmenlerimiz de hatalarımızdan puan kırıyordu. Bu sınavlarda en fazla beş hata hakkınız vardır. Beş hata yaptığınızda bir sonraki hafta tekrar sınava girmeniz gerekir. Ben girdigim ilk sınavda üç hata ile testi geçip sertifika almaya hak kazanmıştım.” Kimilerine Göre Bisiklet, Hollandalıların Genlerinde Kodlanmış Sekiz yüz bin nüfuslu Amsterdam´da bisiklet sayısı bir milyonu geçiyor. Yani bu kentte kişi başına 1.5 bisiklet düşüyor. Tamamı düz yollardan, birbirine bağlanan kanallardan ve köprülerden oluşan Amsterdam, bisiklet kullanımına çok müsait. Burada her gün yarım milyona yakın insan şehir içi ulaşımını bisiklet ile sağlıyor. Tüm kent trafiği ve ulaşım altyapısının merkezinde bisiklet bulunuyor. Özel bisiklet yollarına sahip şehrin trafiğinde bisikletlerin her zaman geçiş üstünlüğü mevcut. Bu avantajların yanı sıra tren ve metrolarda da bisiklet taşınabiliyor. Böylece Amsterdam’da bisiklet, toplu ulaşıma da başarılı bir şekilde entegre edilmiş oluyor. Hollanda’nın vergi düzenlemesine göre çalışanlar isterse maaşları üzerinden devlete yıllık gelir vergisi ödemek yerine yeni bir bisiklet satın alabiliyor. Böylelikle hem ülkede bisiklet kullanımı teşvik edilmiş hem de bisiklet ticareti canlı tutulmuş oluyor. Bir Avrupa başkentinde, sokakta yürüyen insan kalabalıklarını görmek ne kadar sıradan ise, Amsterdam’da aynı oranda bisikletlilere rastlamak son derece sıradan. Kimi sosyologlara göre bisiklet, Hollandalıların DNA’sında var. Yeni doğan bir insanın bir süre sonra yürümeye başlaması gibi Amsterdamlılar da aynı doğallıkla küçük yaşlardan itibaren yürür gibi bisiklet kullanmaya başlıyor. Hollandalıların Araba SevdasıPeki nasıl oldu da bisiklet Amsterdam’da ve tüm Hollanda’da bu kadar yaygınlaştı, hatta vaz geçilmez bir yaşam biçimine dönüştü? Bu sorunun yanıtını Hollanda Bisiklet Konsolosluğu adlı sivil toplum kuruluşu için çalışan Marjolein de Lange veriyor: "İkinci Dünya Savaşı sonrası Hollanda zenginleşti. 1950’lere doğru araba sahibi olmak iyice kolaylaştı ve böylece sokaklar araba doldu. Hem araç trafiği, hem de park sorunu kent yaşamını zora soktu. Kentin görüntüsü, dokusu bozuldu, havası kirlendi. Ulaşımı da adeta kilitlendi, çünkü Amsterdam kenti motorlu araç trafiğine uygun olarak düzenlenmemişti. Sokaklar çok dardı. Her yerde su kanalları ve tarihi binalar olduğu için büyük oto yollar yapmak da neredeyse imkansızdı. Yani aslında şehirde arabalara yer yoktu..." Kent İçi Ulaşımda Devrimin Sloganı: |
“İtalya'daki ilk günümde biraz şüpheye düştüm. Ülkede yalnız gezen genç kadınların başına gelen uğursuzluklarla ilgili çok kez dikkatli olmam söylendi. Kamp yapmaktan vazgeçmeyi hiç istemiyordum ama gece yarısı saldırıya uğrama düşüncesi yüzünden turun tadını çıkarmak zor olacaktı. Elbette hiç kimse saldırmadı.” Louise Yugoslavya'ya yaklaştıkça uyarılar daha da artar: “Gördükleri anda seni vururlar. Onlar komünist, unutma. Eğer tutuklanırsan asla evine geri dönemezsin” ve “O kadar fakirler ki sırf bisiklet lastiklerini çalmak için bile sana saldırırlar.” Aksine nezaketle karşılanır ve Yugoslavya'dan sonra Yunanistan'a geçer. Buradan İsrail'e giden bir feribota biner. |

Feribota ödediği paradan sonra elinde çok az para kalmıştır. Yine de dirençli bir ruha sahip olduğundan bu durumun cesaretini kırmasına izin vermez. Hayfa kentindeki Mission hastanesinde iş bulur ve üç ay çalışır. Buradan Jordan'a pedallar ve burada bir süre dadılık yapar.
Ardından Beyrut'a gelir, altı ay boyunca bir şifahanede (sanatariumda) çalışır.
Bisikletle çölü geçip Bağdat'a ulaşmayı ister ancak vize alamaz. Bunun üzerine bir trenle Basra Körfezi'ne ulaşır, buradan gemiyle Hindistan'a geçecektir.
Ardından Beyrut'a gelir, altı ay boyunca bir şifahanede (sanatariumda) çalışır.
Bisikletle çölü geçip Bağdat'a ulaşmayı ister ancak vize alamaz. Bunun üzerine bir trenle Basra Körfezi'ne ulaşır, buradan gemiyle Hindistan'a geçecektir.
Daha ekonomik olan üçüncü sınıf yolcu biletinden almak ister, reddedilir: “Üçüncü sınıf yolcu biletlerimizi beyazlara satmıyoruz. Hele beyaz bir kadın asla tek başına üçüncü sınıfta yolculuk yapamaz.”
Elbette Hindistan'a gitmemesi konusunda da defalarca uyarılmıştır. Bombay'da insanların sarkıntılıklarından ve davet tekliflerinden boğulacak gibi olur. Kıtlık olan bir bölgede üç günü yiyeceksiz geçirir: “Hiç durmadan pedal çevirmeye devam edersem bu kalabalıktan kurtulup tekrar yeşilliklere, yağmura ve ormanlara ulaşacağımı biliyordum. Ve yalnızca böyle bir yere ulaştığımda rahatlayabilir; tekrar yiyecek bulabilirdim.” |
Malesef aldığı uyarılar gerçeğe dönüşmeye başlar, iki adamın saldırısına uğrar. Ancak bir otobüs yaklaşmaya başladığında adamlar Louise'i bırakıp kaçar. “Saldırıya ilişkin kötü anıların hepsi silik ve bulanık, ama dostça yaşanmış tüm güzel hatıralar zihnimde net ve parlak kalacak.”

“Korkuyu atlattıktan sonra rahattım, bu iki adama olan öfkem dışında kötü bir şey hissetmiyordum. Yani beni öyle bir duruma soktular ki adeta tüm dünya bana sesleniyordu: "Seni uyarmıştık!”
Yine de ufak bir sinek tüm bir ziyafeti mahvedemez.
Yine de ufak bir sinek tüm bir ziyafeti mahvedemez.
Yazan: Hilary Searle
Çeviren: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)
Kaynak: Bisiklet Turunun Temelleri - E-Kitap
www.baspedala.tv/kitap
Fotoğraflar:
http://cycleseven.org/louise-sutherland-around-the-world-before-i-was-born
Çeviren: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)
Kaynak: Bisiklet Turunun Temelleri - E-Kitap
www.baspedala.tv/kitap
Fotoğraflar:
http://cycleseven.org/louise-sutherland-around-the-world-before-i-was-born

Londra'daki Pearson Cycles, Dünya'nın en eski bisiklet dükkanıdır.
Bu özelliği Guinness Rekorlar Kitabı tarafından da onaylanarak resmen kayıt altına alınmıştır. 1860 yılında açılan Pearson bugün tam 155 yaşındadır. Guy Pearson ve kardeşi William, ailenin beşinci kuşak çocukları olarak bu geleneksel mesleği sürdürmektedir.
Bu özelliği Guinness Rekorlar Kitabı tarafından da onaylanarak resmen kayıt altına alınmıştır. 1860 yılında açılan Pearson bugün tam 155 yaşındadır. Guy Pearson ve kardeşi William, ailenin beşinci kuşak çocukları olarak bu geleneksel mesleği sürdürmektedir.

Guy Pearson: “Büyük büyük büyük dedem Tom Pearson burayı ilk olarak demir ve metal atölyesi olarak kullanmış. At nalı ve ve başka bir sürü metal eşya yaparmış. Sonra zamanla bisikletlere olan ilgi epey artmış. Bizimkiler de bu işe yönelmiş.”
Beşinci kuşak torun olan Guy'ın kendisi de tam bir bisiklet tutkunu. Henüz 16 yaşındayken Britanya Cycle Cross şampiyonu olmuş. Aile yadigarı bu mesleğe sahip çıkmış ve bunula da yetinmeyip işleri geliştirmiş. “Eğer yalnızca geçmişte yaptıklarımızla övünmekle yetinseydik bugün işletmemiz buralara gelemezdi. En son teknolojiye ve yepyeni bisikletlere sahibiz. Kaliteli servis sunmak zorundayız. Ve elbette şunu çok iyi biliyoruz, bu sektördeki işletmelerin ve çalışan insanların tamamı bisiklete tutkuyla bağlı. Biz de öyleyiz. Bisikleti çok seviyoruz.” diyor Guy Pearson ve 1971 yılında ilk bisikletle tanışmasını anlatıyor: “Vitessiz, kalın lastikleri olan epeyce ağır bir bisikletti. İki tekerlekli bisiklet kullanmayı öğrendiğimde sadece 3 yaşındaydım ve hiçbir zaman yana takılan o destek tekerlekleriniden kullanmadım.”
Beşinci kuşak torun olan Guy'ın kendisi de tam bir bisiklet tutkunu. Henüz 16 yaşındayken Britanya Cycle Cross şampiyonu olmuş. Aile yadigarı bu mesleğe sahip çıkmış ve bunula da yetinmeyip işleri geliştirmiş. “Eğer yalnızca geçmişte yaptıklarımızla övünmekle yetinseydik bugün işletmemiz buralara gelemezdi. En son teknolojiye ve yepyeni bisikletlere sahibiz. Kaliteli servis sunmak zorundayız. Ve elbette şunu çok iyi biliyoruz, bu sektördeki işletmelerin ve çalışan insanların tamamı bisiklete tutkuyla bağlı. Biz de öyleyiz. Bisikleti çok seviyoruz.” diyor Guy Pearson ve 1971 yılında ilk bisikletle tanışmasını anlatıyor: “Vitessiz, kalın lastikleri olan epeyce ağır bir bisikletti. İki tekerlekli bisiklet kullanmayı öğrendiğimde sadece 3 yaşındaydım ve hiçbir zaman yana takılan o destek tekerlekleriniden kullanmadım.”
Kardeşi William ile birlikte Guy Pearson'ın Londra'da iki mağzası var ve oldukça iyi iş yapıyorlar. Çeşitli markaları satmakla kalmayıp kendi markalı bisikletlerini de üretiyorlar. Pearson Bikes markası ile piyasada 14 farklı model ürüne sahipler. Kadro üretiminde titanyum da dahil kaliteli metal malzemeler kullanıyorlar. Modellerin bir kısmı kullanıcının talebi ile kişiye özel hazırlanıyor. Guy: “Çıkardığımız ölçüler ve kadro geometrisi çalışmalarımızdan oldukça memnunuz. Seçeneklerimiz arasında çelik kadrolar, vitesli ve vitessiz modeller ile şehirde kullanmaya yönelik olan daha sade ürünler mevcut.”

Ancak Dünya'nın en eski bisikletçisi ünvanına sahip olmak her şeyin mükemmel gittiği anlamına gelmiyor. Guy: “Sürekli rekabet halindeyiz. Ürünlerini internetten çok çok ucuza satan satıcılara karşı müşterileri dükkana çekebilmek için epey çalışıyoruz.” Guy'a göre ideal olan, kişiye özel bisiklet sunabilmek. Bu yüzden isteyen müşterilerin ölçüsüne tam uyan bisiklet üretmek üzere en az yarım saat süren bir ölçme ve hazırlık işlemi gerçekleştiriyorlar. Kullanıcının vücuduyla uyumlu, her uzvuna tam oturan, konforlu, kullanışlı ve daha uzun ömürlü bir bisiklet hazırlıyorlar.

Guy, bu aile işinin geleceğine yönelik planlarla ilgili konuşmak için henüz erken olduğunu düşünüyor. Guy üç kız babası ve kardeşi William'ın da üç oğlu var. “Çocuklarımızı bu iş için zorlamıyoruz, onlara baskı yapmıyoruz. Ancak bir fırsatını bulup bu işi sürdürmeleri ve ailemizin altıncı kuşak geleneği haline getirmeleri elbette çok güzel bir fikir.”
Yazan: Adam Marsal
Çeviren: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)
Kaynak: www.welovecycling.com
Yazan: Adam Marsal
Çeviren: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)
Kaynak: www.welovecycling.com

Kaliforniya'nın Marin Country bölgesindeki Repack Dağı, dağ bisikleti tutkunları arasında iyi bilinen bir yerdir. Burası hem dünyanın en iyi off-road parkurlarından biridir, hem de dağ bisikletinin doğduğu bölgedir.
1970'lerin sonlarında Charlie Kelly ve Jon Breeze adlı iki bisiklet meraklısı hipi genç, Amerikan cruiser tarzı bisikleti modifiye ederek dağ bisikletine dönüştürür.
1974 yılında, yani dağ bisikletleri henüz piyasada yokken tüm dünyada petrol krizi yaşanmaktadır. İşte bu petrol krizi Amerika'daki bisiklet satışlarını bir anda patlatır. Öyle ki bisiklet için bu durum 1890'lardan beri gerçekleşen en gözle görülür ticari yükseliştir. 1970'lerin sonlarına doğru ise işler biraz duraksar. Piyasada daha çok 10 vitesli yarış bisikletleri vardır ve ince lastikleri ile sert selelerinden dolayı yalnızca tecrübeli bisiklet kullanıcılarının keyif alabildiği bir üründür. Ortalama müşterilere hitap eden bir ürün seçeneği ve pazar pek kalmamıştır. 1976-1979 yılları arasında Kaliforniya'nın Marin County bölgesindeki evlerin garajlarında bir “dağ bisikleti” projesi kendiliğinden ortaya çıkar. Bu bölgede, Gary Fisher'ın da zaman rekoru kırdığı ufak tefek yarış organizasyonları düzenlenir. Aslında bölgede yaşayan maceraperestler için sıradan bir doğa aktivitesi olarak başlayan dağ bisikletleri zamanla seri üretimi yapılan bir ürüne dönüşür. Kaliforniyalı Specialized firması 1981 yılında 500 adet Stumpjumpers model dağ bisikleti üretir ve tamamı üç haftada satılır. Bunlardan bir tanesi bugün Smithsonian Ulusal Amerikan Tarihi Müzesi'nde sergilenmektedir. |
Bisiklet dünyasındaki bu gelişme bisiklet endüstrisinin yıllardır beklediği bir fırsattır. Dağ bisikletinden 80 yıl önce, yani 1890'larda John Kemp Starley'in iki tekerlekli “Rover Safety” (güvenli bisiklet) buluşundan beri bisiklet alanında ortaya çıkmış en büyük gelişme dağ bisikletleri olmuştur. Bu yüzden de Dünya çapında ilgi görür. Bir bisiklet yazarı dağ bisikletine duyulan bu ilgiyi şöyle yorumlar: “Dağ bisikleti, batmakta olan bisiklet endüstrisinin adeta kıçını kurtardı.”
Bisiklet piyasasının önemli oyuncuları bu yeni pazarı iyi görür ve bu alanda bir “altına hücum” devri başlar. Her firma dağ bisikleti üretir ve sadece birkaç yıl içinde uluslararası bir pazar oluşur.
1985 yılı verilerine göre o yıl Amerika'da satılan tüm bisikletlerin %5'i dağ bisikletidir.
1995'te, yani sadece on yıl sonra ise dağ bisikletinin pazar payı %95'e ulaşmıştır.
1988 yılında İngiltere'de satılan 2.2 milyon bisikletin %15'ini dağ bisikleti modelleri oluşturmuştur. Sadece iki yıl sonra, 1990 yılına gelindiğinde dağ bisikletinin pazar payı %60'a çıkmıştır.
Ve nihayet 1996 yılında dağ bisikleti artık olimpik bir spora dönüşür.
Bu yeni oyuncak iyi bir damar bulur. Özellikle genç kuşağı mükemmel bir şekilde yakalar. Artık herkes bundan bir tane almak istemektedir. Dağ bisikleti, bisikletin yeniden popülerleşmesine büyük katkıda bulunur. Bisiklet, pratikliği ve kullanışlılığı ile yeniden herkes için ulaşılabilir hale gelir.
Robert Penn'in "It’s All About The Bike" adlı kitabından
Çeviren / derleyen: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)
Daha fazla bilgi için: http://mmbhof.org/mtn-bike-hall-of-fame/history/repack-history
1985 yılı verilerine göre o yıl Amerika'da satılan tüm bisikletlerin %5'i dağ bisikletidir.
1995'te, yani sadece on yıl sonra ise dağ bisikletinin pazar payı %95'e ulaşmıştır.
1988 yılında İngiltere'de satılan 2.2 milyon bisikletin %15'ini dağ bisikleti modelleri oluşturmuştur. Sadece iki yıl sonra, 1990 yılına gelindiğinde dağ bisikletinin pazar payı %60'a çıkmıştır.
Ve nihayet 1996 yılında dağ bisikleti artık olimpik bir spora dönüşür.
Bu yeni oyuncak iyi bir damar bulur. Özellikle genç kuşağı mükemmel bir şekilde yakalar. Artık herkes bundan bir tane almak istemektedir. Dağ bisikleti, bisikletin yeniden popülerleşmesine büyük katkıda bulunur. Bisiklet, pratikliği ve kullanışlılığı ile yeniden herkes için ulaşılabilir hale gelir.
Robert Penn'in "It’s All About The Bike" adlı kitabından
Çeviren / derleyen: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)
Daha fazla bilgi için: http://mmbhof.org/mtn-bike-hall-of-fame/history/repack-history

Bisiklet, insan algısını bağımsız ve uzun mesafeli seyahat fikrine yönlendirmiştir. Bu fikri bir adım ileri taşıyanlarsa bisiklet mekanikeri iki kardeş, Wilbur ve Orville Wright olmuştur.
Sahip oldukları The Wright Cycle Company şirketi
Dayton-Ohio'da bisiklet üretimi ve tamiri yapan büyük bir atölyedir. 1892 yılında bisiklet tamiri ile birlikte kendi bisikletlerini de üretip satan bu iki kardeş bisikletin hareketini, mekaniğini ve rüzgar aerodinamiği gibi davranış prensiplerini çok iyi kavramıştır. Bunu, havada uçabilen bir araca uygulamak için hesaplar yapmaya başlarlar.
Temelde kayma ve yükselme hareketini yakalamak için bisiklete kanat takıp testler yaparlar. Tamamen bisiklet komponentlerini ve zincirlerini kullanarak mekanizmalar oluştururlar.
Sahip oldukları The Wright Cycle Company şirketi
Dayton-Ohio'da bisiklet üretimi ve tamiri yapan büyük bir atölyedir. 1892 yılında bisiklet tamiri ile birlikte kendi bisikletlerini de üretip satan bu iki kardeş bisikletin hareketini, mekaniğini ve rüzgar aerodinamiği gibi davranış prensiplerini çok iyi kavramıştır. Bunu, havada uçabilen bir araca uygulamak için hesaplar yapmaya başlarlar.
Temelde kayma ve yükselme hareketini yakalamak için bisiklete kanat takıp testler yaparlar. Tamamen bisiklet komponentlerini ve zincirlerini kullanarak mekanizmalar oluştururlar.
Bu denemeler 3-4 yıl boyunca sürer. Sahip oldukları bisiklet şirketi tüm bu araştırma, geliştirme ve üretim çalışmalarını finanse eder. 1903 yılına gelindiğinde dünyanın ilk tam mekanik, sabit kanatlı ve kontrol edilebilir hava taşıtı olan “Wright Flyer 1” uçağı ortaya çıkar. Robert Penn'in It’s All About The Bike adlı kitabından Çeviren / derleyen: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala) Daha fazla bilgi için: http://en.wikipedia.org/wiki/Wright_Cycle_Company |

Bisikletin başlangıcı biraz belirsizdir. Bu alanda akademik çalışmalar yapanların bir araya geldiği Uluslararası Bisiklet Tarihi Konferansı dışında pek de net bir kaynak yoktur.
Teknoloji devrimi yapan ve insan aklının; ellerinin makinelerle birlikte çalışmasını sağlayan birkaç endüstri ülkesi, farklı iddialar ortaya atar.
Teknoloji devrimi yapan ve insan aklının; ellerinin makinelerle birlikte çalışmasını sağlayan birkaç endüstri ülkesi, farklı iddialar ortaya atar.
Almanya, Baron von Drais'in 1817'deki “Running Machine” (Koşan Makine) çalışmasının ilk bisiklet olduğunu iddia eder ki bu aslında bir prototipten ibarettir.
Fransızlara göre de Sivrac 1791'de ilk bisikleti icad etmiştir ancak bu “yönlendirilemeyen/dümensiz” bir araç olarak kalmıştır.
İngiltere'de ise gerçek anlamda bisiklet, 1885'te Rover Safety ile başlamıştır. İskoçlar bile yıllar öncesinde basit bir gövde ve krank aksamı ile bisiklete öncülük ettiklerini öne sürerler. Yani bu konuda tam bir uzlaşma yoktur.
Fransızlara göre de Sivrac 1791'de ilk bisikleti icad etmiştir ancak bu “yönlendirilemeyen/dümensiz” bir araç olarak kalmıştır.
İngiltere'de ise gerçek anlamda bisiklet, 1885'te Rover Safety ile başlamıştır. İskoçlar bile yıllar öncesinde basit bir gövde ve krank aksamı ile bisiklete öncülük ettiklerini öne sürerler. Yani bu konuda tam bir uzlaşma yoktur.
Derken 1974 senesine gelindiğinde İtalyan edebiyat tarihçisi Profesör Augusto Marinoni herkesin tekerine çomak sokar.
Marinoni, tüm dünyaya Leonardo da Vinci tarafından çizilmiş bisiklet taslaklarını gösterir. Çizimler, Leonardo'nun 1493 yılında kullandığı stüdyonun olduğu bölgede, koruyucu rulolara sarılmış olarak bulunmuştur. Askeri bir birliği, silahları ve araç gereçleri tasvir ettiği çizimlerin bir yerinde iki tekeri, selesi, pedal sistemi ve hatta tekere bağlı bir zincir sistemi olan komple bir bisiklet taslağı açıkça görülmektedir. Çizim, bugünkü bisikletlere çok benzemektedir.
Marinoni, tüm dünyaya Leonardo da Vinci tarafından çizilmiş bisiklet taslaklarını gösterir. Çizimler, Leonardo'nun 1493 yılında kullandığı stüdyonun olduğu bölgede, koruyucu rulolara sarılmış olarak bulunmuştur. Askeri bir birliği, silahları ve araç gereçleri tasvir ettiği çizimlerin bir yerinde iki tekeri, selesi, pedal sistemi ve hatta tekere bağlı bir zincir sistemi olan komple bir bisiklet taslağı açıkça görülmektedir. Çizim, bugünkü bisikletlere çok benzemektedir.
Marinoni'ye göre çizimler, Roma yakınlarındaki Abbey-Grottaferalta'da Leonardo'nun işleri üzerine restorasyon çalışması yapan rahipler tarafından keşfedilmiştir. 16. yüzyıla ait olduğu düşünülen albümler, pek çok sayfası birbirine yapışmış halde bulunmuştur.Restorasyon yapan rahipler sayfaları özenle birbirinden ayırır. Olağan dışı nesnelerin ve henüz keşfedilmemiş bir teknolojiye ait cihazların arasında işte; bisiklet tam orada durmaktadır. Çizimler, 1974'te yayınlanan The Unknown Leonardo (Bilinmeyen Leonardo) çalışması ile tüm dünya çapında bilinir hale gelir.
Leonardo'nun mühendislik fikirleri, Rönesans teknolojisinin ilerisinde başka araçları da yansıtmaktadır. Bunların arasında bir helikopter, bir paraşüt, bir asansör taslağı, ahşap bir araba, portatif bir köprü ve dalış ekipmanları da yer almaktadır. Dünyayı değiştirecek bir vizyona sahip büyük bir mühendisin beyninin koridorlarında 1493'te beliren bisiklet, her yerde fanatikleri olan bir araç olur.
Leonardo'nun mühendislik fikirleri, Rönesans teknolojisinin ilerisinde başka araçları da yansıtmaktadır. Bunların arasında bir helikopter, bir paraşüt, bir asansör taslağı, ahşap bir araba, portatif bir köprü ve dalış ekipmanları da yer almaktadır. Dünyayı değiştirecek bir vizyona sahip büyük bir mühendisin beyninin koridorlarında 1493'te beliren bisiklet, her yerde fanatikleri olan bir araç olur.

Taslakların ortaya çıkarılması konusunda Marinoni'nin zamanlaması gerçekten iyidir. 1974’te OPEC, Yom Kippur Savaşı’nda İsrail’i desteklediği için ABD’ye petrol ambargosu uygular. Petrol krizi, bisiklet satışlarını bariz şekilde arttırır. Leonardo’nun çizimleri gazetelerde, bisiklet ve mühendislik dergilerinde tekrar tekrar yayınlanır. Bisiklet kısa sürede kabul gören ve tarihi olan bir şeye dönüşür.
Küçük bir sorun vardır. Çizim gerçek değildir. Hatta kasıtlı bir kandırmacadır. İtalya’yı bisiklet üzerinde söz sahibi yapmak için hazırlanmış ve Leonardo restorasyonu sırasında asıl çizimlere eklenmiş sahte bir çalışma. Ulaşım tarihi araştırmacısı Alman Dr.Hans-Erhard Lessing biraz dedektiflik çalışması sonunda çizimin sahte olduğunu kanıtlamıştır. Orijinal çizimde iki daire ve bazı çizgiler mevcuttur ve “bisiklete benzetme” eklemeleri bu figürler üzerine oturtulmuştur.
Bunu kimin yaptığını ise muhtemelen asla öğrenemeyeceğiz. Profesör Marinoni’nin gayet naïf ve iyi niyetli olduğunu düşünürsek kim bilir belki de rahiplerden biri bunu gerçekleştirmiştir. Kağıdı ışığa tutmuş, geometrik şekilleri görmüş ve “Hey, işte iki teker… Hatta bir de kadrosu var… Biraz da komponent… Bu bir bisiklet olabilir mi?.. Tanrım, eğer bu bir bisikletse… Bu bir mucize…” diyerek heyecanlanmış olabilir. Ancak orijinal sayfalarda iki yuvarlak ve anlamsız çizgilerden başka bir şey yoktur. Bisiklet ise, hiç yoktur.
Küçük bir sorun vardır. Çizim gerçek değildir. Hatta kasıtlı bir kandırmacadır. İtalya’yı bisiklet üzerinde söz sahibi yapmak için hazırlanmış ve Leonardo restorasyonu sırasında asıl çizimlere eklenmiş sahte bir çalışma. Ulaşım tarihi araştırmacısı Alman Dr.Hans-Erhard Lessing biraz dedektiflik çalışması sonunda çizimin sahte olduğunu kanıtlamıştır. Orijinal çizimde iki daire ve bazı çizgiler mevcuttur ve “bisiklete benzetme” eklemeleri bu figürler üzerine oturtulmuştur.
Bunu kimin yaptığını ise muhtemelen asla öğrenemeyeceğiz. Profesör Marinoni’nin gayet naïf ve iyi niyetli olduğunu düşünürsek kim bilir belki de rahiplerden biri bunu gerçekleştirmiştir. Kağıdı ışığa tutmuş, geometrik şekilleri görmüş ve “Hey, işte iki teker… Hatta bir de kadrosu var… Biraz da komponent… Bu bir bisiklet olabilir mi?.. Tanrım, eğer bu bir bisikletse… Bu bir mucize…” diyerek heyecanlanmış olabilir. Ancak orijinal sayfalarda iki yuvarlak ve anlamsız çizgilerden başka bir şey yoktur. Bisiklet ise, hiç yoktur.
Bu anlaşılınca hayal kırıklığı çok büyük olur. Neredeyse, Giro d’Italia’yı üç yıl hiç bir İtalyan’ın kazanamaması kadar büyük bir hayal kırıklığı. Veya yedi yıldır Tour de France’da İtalyanlar’ın başarılı olamaması kadar büyük bir hayal kırıklığı. Robert Penn'in It’s All About The Bike adlı kitabından Çeviren / derleyen: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala) |

“Fixed gear bisikletler insanların garajında ortaya çıkmıştır. Bu çok önemli. Çünkü bu bir moda değil, ortak bir davranış şeklidir.
İlk kez böyle genç bir kalabalığı bisiklete sadece binmek yerine onun üzerine çalışırken görüyoruz. Belli başlı kadro üreticilerinin; markaların geçmişlerini araştırıyorlar veya bir komponentin nasıl geliştiğini inceliyorlar.
İlk kez böyle genç bir kalabalığı bisiklete sadece binmek yerine onun üzerine çalışırken görüyoruz. Belli başlı kadro üreticilerinin; markaların geçmişlerini araştırıyorlar veya bir komponentin nasıl geliştiğini inceliyorlar.
"Araba” modasının geçtiğinin farkındalar. Bunun yerine bisikleti hayatlarına koyuyorlar. Kendi karakterlerini buna yansıtıyorlar. Yüksek kaliteli komponent kullanmak istiyorlar.
Bunu biraz da bisikletli kuryelere borçluyuz. Bisikleti ilk kez basit, yaratıcı, etkili ve yaşamsal bir araç olarak kullananlar onlar.
Bu durum, daha iyi komponent üretmek için firmaların da kendini geliştirmesini sağlıyor. Artık piyasada bisiklet için daha fazla seçenek var. Fixed gear hareketi, elbette bisikletin yeniden doğuşu ile doğrudan bağlantılıdır.“
Antonio Columbo / Cinelli
Bunu biraz da bisikletli kuryelere borçluyuz. Bisikleti ilk kez basit, yaratıcı, etkili ve yaşamsal bir araç olarak kullananlar onlar.
Bu durum, daha iyi komponent üretmek için firmaların da kendini geliştirmesini sağlıyor. Artık piyasada bisiklet için daha fazla seçenek var. Fixed gear hareketi, elbette bisikletin yeniden doğuşu ile doğrudan bağlantılıdır.“
Antonio Columbo / Cinelli
Robert Penn'in It’s All About The Bike adlı kitabından
Çeviren / derleyen: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)
Çeviren / derleyen: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)

Bir İngiliz-Amerikan göçmeni olan Thomas Stevens, 22 Nisan 1884 tarihinde Columbia marka, 50 inçlik yüksek teker bisikletine atlar ve San Francisco'dan yola çıkar. Dünyanın çevresini pedallar.
Bu yolculuğu üç yıl sürer. Amerika'yı geçtikten sonra sırasıyla İngiltere, Avrupa, Balkanlar, Türkiye, ve Irak'tan sonra İran'a ulaşır. İran şahının konuğu olur. Çin'in doğusundan Japonya'ya geçer ve 13.500 millik (21.720 km) yolculuğu San Francisco'ya dönmesiyle son bulur.
Stevens karayolu,demir yolu, patikalar gibi o dönem mevcut olan tüm yolları takip etmiştir. Yolculuğunun en az üçte biri dağlardan ve çöllerden geçtiği için 34 kiloluk yüksek teker bisikletini defalarca itmek veya elinde taşımak zorunda kalmıştır. Avcılar tarafından vurulup çakallar tarafından kovalandığı maceraları içinde Stevens en etkileyici olanın, dar bir köprüde trenden kaçmak için bir eliyle korkuluklara asılıp diğer eliyle bisikletini tuttuğu an olduğunu söyler.
Bu yolculuğu üç yıl sürer. Amerika'yı geçtikten sonra sırasıyla İngiltere, Avrupa, Balkanlar, Türkiye, ve Irak'tan sonra İran'a ulaşır. İran şahının konuğu olur. Çin'in doğusundan Japonya'ya geçer ve 13.500 millik (21.720 km) yolculuğu San Francisco'ya dönmesiyle son bulur.
Stevens karayolu,demir yolu, patikalar gibi o dönem mevcut olan tüm yolları takip etmiştir. Yolculuğunun en az üçte biri dağlardan ve çöllerden geçtiği için 34 kiloluk yüksek teker bisikletini defalarca itmek veya elinde taşımak zorunda kalmıştır. Avcılar tarafından vurulup çakallar tarafından kovalandığı maceraları içinde Stevens en etkileyici olanın, dar bir köprüde trenden kaçmak için bir eliyle korkuluklara asılıp diğer eliyle bisikletini tuttuğu an olduğunu söyler.

Robert Penn'in It’s All About The Bike adlı kitabından
Çeviren / derleyen: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)
Çeviren / derleyen: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)

Vitesi veya freni bulunmayan bir bisiklete binebilirsiniz. Hatta şansınızı zorlarsanız selesi, zinciri ve pedalları olmayan bir bisikleti de sürebilirsiniz. Mevcut bisikletinizden tüm bu unsurları çekip çıkardığınızda bile elinizde bisikletin en çıplak; en ilkel hali kalır ve bu hala bir bisikklettir. (Bkz. Draisine)
Hadi bir de tekerlekleri çekip çıkarın. Geriye kalan şey bir bisiklet değildir artık. Elinizde kalan tahta bir bank veya iç içe geçmiş demir borulardan oluşan garip şekilli bir cisimdir. Yani bisiklet için tekerlekler, vazgeçilmezdir. Hem bisikleti “tanımlarken”, hem de ona adını veren “kelimeyi” oluştururken tekerlek vazgeçilmezdir. “Bicycle” (bisiklet) kelimesindeki “cycle” Yunanca “kyklos” kökündendir ve “daire”, “tekerlek” anlamına gelir.
Elbette bu alet başlangıçta “bicycle (bisiklet)” olarak adlandırılmıyordu. Kelimeler, isimler ve kavramlar zamanla gelişir. Makinayı bulan bir mucidin koyduğu isim her zaman kolayca kabul görmez. İnsanlar zamanla en uygun kelimeyi bulup oturtur ve yaygın olarak kabul görmesi zaman alır. İngilizce'de de “bicycle” sözcüğü kabul edilene kadar pek çok ihtimal üzerinde durulmuş, pek çok fikir ortaya atılmıştır. Örneğin: yaya hızlandırıcı, hobi atı, düzgün teker, yüksek teker, kemik sallayan, züppe beygir…vb.
Hadi bir de tekerlekleri çekip çıkarın. Geriye kalan şey bir bisiklet değildir artık. Elinizde kalan tahta bir bank veya iç içe geçmiş demir borulardan oluşan garip şekilli bir cisimdir. Yani bisiklet için tekerlekler, vazgeçilmezdir. Hem bisikleti “tanımlarken”, hem de ona adını veren “kelimeyi” oluştururken tekerlek vazgeçilmezdir. “Bicycle” (bisiklet) kelimesindeki “cycle” Yunanca “kyklos” kökündendir ve “daire”, “tekerlek” anlamına gelir.
Elbette bu alet başlangıçta “bicycle (bisiklet)” olarak adlandırılmıyordu. Kelimeler, isimler ve kavramlar zamanla gelişir. Makinayı bulan bir mucidin koyduğu isim her zaman kolayca kabul görmez. İnsanlar zamanla en uygun kelimeyi bulup oturtur ve yaygın olarak kabul görmesi zaman alır. İngilizce'de de “bicycle” sözcüğü kabul edilene kadar pek çok ihtimal üzerinde durulmuş, pek çok fikir ortaya atılmıştır. Örneğin: yaya hızlandırıcı, hobi atı, düzgün teker, yüksek teker, kemik sallayan, züppe beygir…vb.

Hollandalı yazar Stijn Strewels “Bu kadar kısa sürede popüler olan ve yaygınlaşan bir alet için bu kadar uzun sürede bir isim bulunamaması ne garip…” diye durumu yorumlamıştır. Elbette her toplum kendi dilinde bir isim belirlerken benzer bir seçim sürecinden geçmiştir. Hollanda bisiklet için “fiets” kelimesini seçmeden önce “rijwiel”, “trapwiel" ve ”wielspeerd“ gibi farklı sözcükler üzerinde durmuştur.
Fransa, biraz Yunan biraz da Latin köklü kelimeleri birleştirerek ”vélocipède“ (hızlı ayak) sözcüğünü oluşturmuştur. Zamanla kelime kısalıp yalnızca ”velo“ denmeye başlasa da bugün çoğu kişi ”bicycle“ a benzeyen ”bicyclette“ ve ”bicloune“ sözcüklerini kullanmayı tercih eder.
Almanca ”rad“, İrlandaca ”rothar“, Yunanca ”podilato“ gibi birbirinden farklı örnekler varmış gibi görünse de bugün dünya dillerinde bisiklet için en yaygın olan ve tüm dillerin küçük değişikliklerle kendilerine uyarladığı tek yaygın kelime ”bicycle“ dır. Bicycle, ”iki teker“ anlamına gelir.
Yani tekerlek vazgeçilmezdir.
Robert Penn'in "It’s All About The Bike” adlı kitabından
Çeviren / derleyen: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)
Fransa, biraz Yunan biraz da Latin köklü kelimeleri birleştirerek ”vélocipède“ (hızlı ayak) sözcüğünü oluşturmuştur. Zamanla kelime kısalıp yalnızca ”velo“ denmeye başlasa da bugün çoğu kişi ”bicycle“ a benzeyen ”bicyclette“ ve ”bicloune“ sözcüklerini kullanmayı tercih eder.
Almanca ”rad“, İrlandaca ”rothar“, Yunanca ”podilato“ gibi birbirinden farklı örnekler varmış gibi görünse de bugün dünya dillerinde bisiklet için en yaygın olan ve tüm dillerin küçük değişikliklerle kendilerine uyarladığı tek yaygın kelime ”bicycle“ dır. Bicycle, ”iki teker“ anlamına gelir.
Yani tekerlek vazgeçilmezdir.
Robert Penn'in "It’s All About The Bike” adlı kitabından
Çeviren / derleyen: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)

John Boultbee Brooks 1866'da İngiltere'nin Birmingham kentinde kurduğu şirketinde deriden koşum takımları ve at eğerleri imal etmeye başlar. 1878 yılında, kendisi de bir at binicisi olan Brooks'un ulaşım aracı olarak kullandığı atı vefat eder. Yeni bir at için masraf yapmaktansa Bay Brooks, işlerini görebilmek için bir süreliğine bir bisiklet edinir.
Böylece o dönemdeki pek çok kişi gibi o da kendi “demir atını” bulmuş olur. Üstelik bu; her gün yem verilmesi gerekmeyen, sağlam bir attır. Belki de tek kusuru, son derece konforsuz olan tahtadan selesidir. Bay Brooks, bu rahatsızlığı gidermek için bir şeyler yapacağına yemin eder.
Böylece o dönemdeki pek çok kişi gibi o da kendi “demir atını” bulmuş olur. Üstelik bu; her gün yem verilmesi gerekmeyen, sağlam bir attır. Belki de tek kusuru, son derece konforsuz olan tahtadan selesidir. Bay Brooks, bu rahatsızlığı gidermek için bir şeyler yapacağına yemin eder.
1882 yılının Ekim ayında ilk sele patentini almak üzere başvurusunu yapar. Başvurusunda şöyle der: “Ürünüm (icadım), yapı olarak iki ve üç tekerlekli araçlar için uygundur. Daha fazla konfor ve uzun; sürekli bir kullanım olanağı sağlamaktadır.” Bay Brooks B17 selesini ilk kez 1896 yılında duyurur. Üretimi günümüzde hala devam etmekte olan B17 belki de bisiklet tarihinin en uzun soluklu komponenti olma ünvanını taşımaktadır. |

20. yy boyunca Brooks firması sele altı çantalar, kadro çantaları, heybe, centilmenlerin vazgeçilmez aksesuarı olan deri sigara kılıfları ve hatta mobilya bile üretmiştir. Bir kısmı Raleigh firmasına ait olan Brooks şirketi yıllar içinde birkaç kez el değiştirmiş olsa da B17 selesinin üretim standartlarından ve kalitesinden hiç bir zaman vazgeçilmemiştir.
1970'lere kadar yaklaşık elli yıl boyunca Brooks B17, profesyonel kullanıcıların ve yarışçıların çoğunun tercih ettiği bir komponent olmuştur. Öyle ki, yerli malı ürün kullanımı konusunda çok hassas davranan Fransız, İtalyan ve Hollandalı bisiklet üreticileri ve müşterileri bile bu İngiliz'in cazibesine kapılmıştır.
1970'lerin ortalarından itibaren eritilmiş plastik, titanyum, kevlar ve sprey silikon jelden oluşan malzemeler sele üretiminin hizmetine sunulur. Bu, olağan bir gelişmedir. Bu şekilde üretilen seleler daha hafif ve daha ucuz olur. Artık deri sele kullanmak yalnızca bir tarz, bir moda olarak kalır.
1970'lere kadar yaklaşık elli yıl boyunca Brooks B17, profesyonel kullanıcıların ve yarışçıların çoğunun tercih ettiği bir komponent olmuştur. Öyle ki, yerli malı ürün kullanımı konusunda çok hassas davranan Fransız, İtalyan ve Hollandalı bisiklet üreticileri ve müşterileri bile bu İngiliz'in cazibesine kapılmıştır.
1970'lerin ortalarından itibaren eritilmiş plastik, titanyum, kevlar ve sprey silikon jelden oluşan malzemeler sele üretiminin hizmetine sunulur. Bu, olağan bir gelişmedir. Bu şekilde üretilen seleler daha hafif ve daha ucuz olur. Artık deri sele kullanmak yalnızca bir tarz, bir moda olarak kalır.
1970'lere kadar yaklaşık elli yıl boyunca Brooks B17, profesyonel kullanıcıların ve yarışçıların çoğunun tercih ettiği bir komponent olmuştur. Öyle ki, yerli malı ürün kullanımı konusunda çok hassas davranan Fransız, İtalyan ve Hollandalı bisiklet üreticileri ve müşterileri bile bu İngiliz'in cazibesine kapılmıştır. 1970'lerin ortalarından itibaren eritilmiş plastik, titanyum, kevlar ve sprey silikon jelden oluşan malzemeler sele üretiminin hizmetine sunulur. Bu, olağan bir gelişmedir. Bu şekilde üretilen seleler daha hafif ve daha ucuz olur. Artık deri sele kullanmak yalnızca bir tarz, bir moda olarak kalır. 1995 yılında bisikletimle dünya turu yaptığım dönemlerde tüm deri seleler gibi B17 de popüler olmayan bir tercihdi. Kıtalararası yolculuk yapan bazı turcular dışında cazibesini yitirmişti. Turum boyunca 40.000 kilometreden daha fazla mesafeyi bu sele üzerinde geçtim. Hiç ağrım, hiç rahatsızlığım olmadı demiyorum. Bazen hafif ağrılar kaçınılmazdır. Ama hiç gerçek anlamda büyük bir acı çekmedim. |

2002 yılından itibaren B17 satışlarında yükseliş başladı ve bazı kadro üreticilerinin de teşviki ile B17 yeniden tanınmaya başladı. Brooks'un Birmingham'daki fabrikası önceleri kırsal bir alandaydı. Sonra metal işleri yapan büyük sanayi kuruluşları bölgeye gelmeye başladı ve o kırsal bölgede küçük bir endüstri devrimi yaşandı.
Günümüzde Brooks, kendi bölgesinde kalan ve neredeyse tüm Birmingham'da bisiklete yönelik üretim yapan son kuruluş olarak kaldı. Deri sele ve biraz da bisiklet aksesuarı üretimi yapmaya devam etmekte.
Robert Penn - It’s All About The Bike kitabından
Derleyen / çeviren: İbrahim Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)

Çoğu insan bisiklet satın alırken, boyunu ve ölçülerini kontrol eder. Bu işlem yaklaşık 15 dakika sürer. Satıcı sizi dükkanındaki üç farklı boy bisiklete sırayla oturtur, sonra siz dükkanın önünde şöyle bir pedallarken kredi kartınızı alır. İşlem tamam, hayırlı olsun…
Pek çok büyük marka beş veya sekiz farklı ölçüde bisiklet üretir. Sanki insan ırkı beş veya sekiz standart ölçüyle sınırlıymış gibi…
Pek çok büyük marka beş veya sekiz farklı ölçüde bisiklet üretir. Sanki insan ırkı beş veya sekiz standart ölçüyle sınırlıymış gibi…
Bisikletlerin kadro şekli genellikle standarttır, elmas (baklava) biçimindedir. Elmas biçimli ilk bisiklet kadrosu 1885 yılında Rover Safety tarafından Coventry şehrinde üretildi.
Bu model, “güvenli” (safety) adıyla anılır oldu. Çünkü önceki modellerden farklı olarak bunun her iki tekerleği de küçüktü ve ikisi de hemen hemen aynı boydaydı. Sürücünün ağırlık merkezi bisikletin tam ortasına denk gelmekte ve bisikleti süren kişi istediğinde her iki ayağını da yere basabilmekteydi. Yani kısacası bu model bir bisikleti sürmek güvenliydi. Rover Safety, bugün alışık olduğumuz ve kullandığımız modern bisikletlerin ilkiydi.
Bu model, “güvenli” (safety) adıyla anılır oldu. Çünkü önceki modellerden farklı olarak bunun her iki tekerleği de küçüktü ve ikisi de hemen hemen aynı boydaydı. Sürücünün ağırlık merkezi bisikletin tam ortasına denk gelmekte ve bisikleti süren kişi istediğinde her iki ayağını da yere basabilmekteydi. Yani kısacası bu model bir bisikleti sürmek güvenliydi. Rover Safety, bugün alışık olduğumuz ve kullandığımız modern bisikletlerin ilkiydi.
Bu modelin mucidi John Kemp Starley, Royal Society of Arts için yaptığı bir konuşmasında şöyle der: “Böyle bir makine yapmam için beni yönlendiren temel prensip sürücünün yere yakın bir pozisyonda bulunması, selenin pedallarla olan ilişkisinin rahat olması, gidon kontrolünün hem sele ile hem de pedallar ile olan ilşkisinin kullanışlı olması ve böylece sürücüyü fazla yormadan bisikletin ilerlemesi…” Starley 1901 yılında, henüz 46 yaşındayken vefat etti. Cenazesinin olduğu gün Coventry şehrindeki büyük küçük tüm bisiklet firmaları kepenk kapattı ve Starley’in cenazesine yaklaşık 20.000 kişi katıldı. 1904 yılında ise Rover firması araba üretimine yöneldi, bisiklet üretimini durdurdu. Robert Penn - It’s All About The Bike adlı kitabından Derleyen / çeviren: İbrahim Sertaç Kasaplar (Bas Pedala) |
1890’da ABD’de 150.000 bisiklet kullanıcısı vardı. O zamanlar bir bisikletin değeri, bir fabrika işçisinin yarım yıllık maaşına denkti. 1895’te fiyatlar, birkaç haftalık maaşla satın alınabilecek kadar düştü ve kullanıcı sayısı her yıl yaklaşık 1 milyon kişi artar oldu. 1895’te Londra’da Stanley Bisiklet Fuarı düzenlendi. Etkinliğe 200 firma katıldı ve 3000 bisiklet modeli sunuldu. The Cycle dergisi o yıl İngiltere’de 800.000 bisiklet üretildiğini duyurdu. 1896 yılında bisiklet üretimi zirveye ulaştı. ABD’de 300 bisiklet üreticisi firma o yıl 1.2 milyon bisiklet üreterek ülkenin en büyük endüstri kollarından biri oldu. En büyük üretici olan Columbia, 2000 çalışanı ile dakikada 1 bisiklet üretir konumdaydı. Bu yüzyılın sonunda bisiklet, milyonlarca insanın kişisel ulaşım aracına dönüştü. Tarihte ilk kez işçi sınıfı da mobilize olabildi. Bu hareket/seyahat esnekliği ile banliyöler genişledi, şehirlerin coğrafi ve demografik yapısı değişti. |
1930’larda Kuzey İtalya’daki, Fransa, Belçika ve Hollanda’daki her şehirde ve büyük kasabada en az bir bisiklet üreticisi bulabilmek mümkündü. İngiltere’den Raleigh, Rudge-Whitworth, BSA, İtalya’dan Bianchi ve Fransa’dan Peugeot gibi küçük atölyeler işlerini büyüterek zamanla seri üretim yapan büyük markalara dönüştü. İngiliz Raleigh firması 1888 yılında kurulduğunda haftada 3 bisiklet yapan ufak bir atölyeydi. 1951 yılına gelindiğinde ise Raleigh, haftada 20.000 bisiklet üretmekteydi.
1950’lerin başında sadece İngiltere’de 12 milyon bisiklet kullanıcısı vardı. Ancak bu dönemde araba endüstrisi yükselişe geçti. 1955’te İngiltere’de 3.5 milyon bisiklet satılmışken 1958’de satılan bisiklet sayısı 2 milyona düştü. Küçük üretici firmalar ve yerel atölyeler birer birer yok olmaya başladı.
1970’lerin ortalarında bisiklet kültürü algısı iyice azaldı. Bisiklet artık bir ulaşım aracı olarak değil, bir oyuncak olarak; hatta bir baş belası olarak görülüyordu.
Robert Penn - It’s All About The Bike adlı kitabından
Derleyen/Çeviren: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)
1950’lerin başında sadece İngiltere’de 12 milyon bisiklet kullanıcısı vardı. Ancak bu dönemde araba endüstrisi yükselişe geçti. 1955’te İngiltere’de 3.5 milyon bisiklet satılmışken 1958’de satılan bisiklet sayısı 2 milyona düştü. Küçük üretici firmalar ve yerel atölyeler birer birer yok olmaya başladı.
1970’lerin ortalarında bisiklet kültürü algısı iyice azaldı. Bisiklet artık bir ulaşım aracı olarak değil, bir oyuncak olarak; hatta bir baş belası olarak görülüyordu.
Robert Penn - It’s All About The Bike adlı kitabından
Derleyen/Çeviren: Sertaç Kasaplar (Bas Pedala)